Kızlarsivrisi Todosk Ulusal 18. Yaz Dağcılık Şenliği Faaliyet Raporu
Tarih: 25-26 Haziran 2011
Hava Durumu: Açık, Güneşli
Katılımcı: Sinan Şentürk, Can Dost Öztürk ve 250 kadar dağcı
Malzemeler: Kıytırık bot, polar battaniye takviyeli dandik tulum, çamaşır makinesinde yıkanmış Salewa çadır
Yer: Antalya - Elmalı - Kızlarsivrisi - 3070m
Yaz tatili nedeniyle geldiğim memleketim Antalya’da staja başlamadan önce 10-15 gün kadarcık olan tatilimi değerlendiriyordum ki bir de baktım Todosk 2-3 seferdir niyetlenip gidemediğim Kızlarsivrisi faaliyetini düzenliyor. Tüm dağcılık malzemelerim İstanbul’daki evimde olmasına rağmen hemen gittim Todosk’a yüz yüze görüştüm. Dönemin kulüp başkanı hanımefendi (Hatice Güçlü) bana uyku tulumu ve mat ayarlayabileceğini söyleyince iştahım iyice kabardı ve hemen gidilecek yer, tırmanış rotası ve organizasyon detayları hakkında bilgi aldım. Kulüpten Antalya’da olduklarını bildiğim Can Dost ve Elif’e mesaj atıp gelip gelemeyeceklerini sordum. Can Dost gelebileceğini söyledi ve ertesi gün gidip hem tulum ve matı aldım hem de ikimizin ismini yazdırıp kayıt yaptırdım.
Dedemler Elmalı’da yaşadığı için faaliyet haftası ailemle birlikte kendi aracımla cumartesi öğle saatlerinde (yaklaşık Todosk’un varışıyla aynı zamanlarda) Elmalı’daydım. Grupla gelen Can Dost’la buluşup ufak tefek eksiklerimizi giderip su aldık. Saat 15.30’da Elmalı’dan kamp alanına hareket ettik, yaklaşık 1 saat süren yolculuğun ardından otobüsümüzün makas kırması dışında bir sorun yaşamadan 1950m rakımlı Kızlarsivrisi’nin kuzey yamacının eteğine yakın bir yerlerde bulunan 2009-2010 yıllarında yapılmış Todosk Dağ Evi’ne vardık. Can Dost’un daha önceden tanıdığı ve eğitim aldığı 1. Zirve Çıkış Gurubu Rehberinin (Ahmet Şimşek) yakınlarına bir yere çadırımızı kurduk. Kirazlarımızı atıştırırken, kamp alanının ve dağın birkaç fotoğrafını çekme fırsatı bulup bir yandan da sazlı sözlü eğlenceye başlayan Todosklulara takıldık. Zirve dağcılıktan gelen bir gurup dağcı ile tanışıp fotoğraflarını çektim. Akşam yemeği dağıtıldı, yine müzik eşliğinde sebzeli türlü, şehriye pilavı, irmik helvası ve ayrandan oluşan karavanamızı yedik. Hava kararmadan küçük bir toplantı ve bilgilendirme yapıldı, yaklaşık 35-40ar kişilik 7-8 zirve çıkış gurubu ve her guruba 2şer rehber ayarlanmış. Gurupları genellikle illere göre bölmüşler (Burdur, İzmir, İstanbul, Antalya… vs). Saat 04.30 olan zirveye hareket saati dönüşte sıcağa kalmamak amacıyla 04.00 olarak değiştirildi. Kamp ateşi yakıldı ve etrafında yine sazlar, sözler, oynayanlar… Biz de ateşte sucuk ve marşmelov (yanlış yazmış olabilirim) yapmayı ihmal etmedik Can Dost sağ olsun. Saat 22.00’de kesin sessizlik sağlandı kamp alanında ve uyuduk.
Alarmlarımızı kurup pazar gece yarısı saat 03.15’te uyandık. Yarım saat içinde sırt çantalarımızı hazırlayıp toplanma alanında gurubumuzun yanına gittik. Kafa lambamız olmadığı için olanların önüne arkasına geçerek idare ettik. Planlandığı gibi saat tam 04.00’te 1. Zirve çıkış gurubu olarak en önde zirveye doğru hareket ettik. Biraz irtifa kazandıktan sonra eğimli bölgede dönüp arkama baktığımda manzara harikaydı yaklaşık 240-250 tane dağcı ip gibi düzenli bir sırayla, kafa lambalarıyla, güneşin henüz doğmadığı bu Akdeniz sabahında… Hafif tempo bir yürüyüşle 3er 4er dakikalık kısa molalarla irtifa kazanmaya devam ettik. Tabi bu kısa molalarda da gün doğumunu kadraja almayı ihmal etmedim ve gökyüzünün harika tonlarını bir arada görme fırsatımız oldu. Dağın kuzeyinden doğusuna doğru biraz dolanarak kuzeydoğu sırtından çıkışı gerçekleştirdik. Zorlu, çarşak bulunan, kayalık ve dik bir bölgede gurup kalabalık olduğu için yavaşlayıp yer yer beklemek zorunda kaldık ve zorlananları, çıkmak istemeyenleri geri gönderdiler. Saat 08.00’de son tepenin hemen altında bir yerlerde geride kalanları beklemek ve dinlenmek için yaklaşık 2780m rakımda 20dklık uzun bir mola verdik. Son tepeyi de aşıp yer yer kar bulunan (Haziran ayında Antalya’da bir dağda ne alaka dedirtti bana ama demek ki oluyormuş =)) zirveye saat 09.10’da ulaştım. Can Dost anatomik yapısından ötürü doğal olarak gerilerde kalmıştı ama 20-25dk sonra da olsa onu zirvede görmek beni mutlu etti. Kulüpteki usta çırak ilişkisine dayanan eğitim sistemiyle ilgili bir durum sanırım ben 2 yıllık Can Dost 1 yıllık Mudadoskluydu insan mutlu oluyor o cüsseyi 3060metreye taşıyabilen bir dağcılık sevdalısı görünce. Sanki karne günü 100lük öğrencisini gören bir hoca gibi =) (ortak alınmak yok umarım bu sözlere)
Bir kez daha dile getireyim kimileri kayada 9+,10- leri çıkmaktan zevk alır ona yönelir o alanda başarılı olur sporunu icra eder belki meslek bile edinebilir kimileriyse 2500-3000leri aşınca kendini iyi hisseder orada olmak ister yükseklerde ve ona yönelir… Ben ikinci türden olan dağcılardanım. Bana göre kaya tırmanışı çok eğlenceli bir dal ekipmanları, adrenalini, ipi, ekspressi, istasyonu vs. ama zorlu kaya rotalarını kastırmak değil hedefim. Yapay tırmanış duvarları da pek tat vermiyor bana açıkçası. Çıkabildiğim rotalara gireyim, yükseklik korkumla yüzleşeyim gerekirse 5- dereceli bir rotada titreyip kayaya yapışayım ama ara sıra partner buldukça hobi olarak gideyim. Asıl sevdam yükseklerde benim zirvelere çıkayım, yaz veya kış teknik çıkış gerektiren veya yürüyerek tırmanılabilen 1000m veya 5000m fark etmez herhangi bir ego tatminine de ihtiyacım yok sadece doğayı seviyorum dağda kendimi iyi hissediyorum, o tertemiz havayı içime çekiyorum ve yaptığım işten zevk alıyorum. Neyse faaliyet raporuna bunları sıkıştırmak boş laf kalabalığı olabilir değinmek istedim sadece.
Yaklaşık 1,5 saat zirvede sandviçlerimizi atıştırıp, zirve defterini imzalayıp fotoğraflar çekildikten sonra saat 10.30’da zirveden kamp alanına dönüş için hareket ettik. Dağın güney yamacından full çarşak bir bölgeden hızla irtifa kaybederek dağın batısına doğru ilerledik. Batısından da kuzeyine doğru yönelerek kamp alanına ulaştık, saat 12.30’du ben geldiğimde Can Dost da 13.00’te çadıra ulaştı. Keyifli, kalabalık ve şenlik havasında geçen bir faaliyeti geride bırakarak, Türkiye’nin batısının ve yaşadığımız şehir olan Antalya’nın en yüksek zirvesine çıkmış olmanın verdiği mutlulukla, eşyalarımızı ve çadırımızı toplayıp otobüslere bindik.
Faaliyet raporumu burada sonlandırırken kısaca faaliyete gittiğim ekipmanlarımdan bahsedeyim. Kafa lambası, yemek takımı, ocak, nefes alabilir kıyafetler, su geçirmez botlar, ödüllü sırt sistemli bel kısmı şişirilebilen dağcılık çantam =), mataram, uyku tulumum, matım, çakım, çakmağım zaten İstanbul’da; Dikdörtgen çanta şeklinde bir valizin içine annemin çamaşır makinesinde yıkayıp su geçirmez özelliğini mahvettiği babamın eski salewa çadırı (baba yadigarıdır yanlış olmasın), ödünç aldığım mat ve tulum (tulum dediğim incecik diktirilmiş dikdörtgen bir kumaş içine çıtçıtlarla polar battaniye tutturulmuş bişey), ve Deichmann dan bu tarz durumlar için Antalya’da bırakmak üzere aldığım 49TL lik dandik botum ve gururla taşıdığım mavi renkli 2011 yapımı Mudadosk tişörtümle saygılar… =)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder